Kayıtlar

Milli Bağımsızlık

Resim
  "Esas, Türk milletinin saygın ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir davranışa lâyık olamaz. Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden yoksunluğu, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki, Türk′ün saygınlığı ve onuru ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet, esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bu nedenle, ya bağımsızlık, ya ölüm!" 1919 (Nutuk I, s. 13) Türk Milleti yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlâtlarından ibarettir. Bu millet istiklâlsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır. (21 Hazi

Milli Egemenlik

Resim
Egemenlik, hiçbir mâna, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez. 1922 Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması ancak ve ancak tam ve katî mânasiyle millî egemenliğin kurulmuş bulunmasına bağlıdır. Bundan ötürü hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir. Toplumumuzda, devletimizde hürriyet sonsuzdur. Ancak onun hududu, onu sonsuz yapan esasın korunmasıyla mevcut ve çevrilidir. 1923 Bir insan, belki kendi arzusiyle şahsî hürriyetini yok etmek ister, fakat bu teşebbüs koca bir milletin hayatına ve hürriyetine zarar verecekse, muazzam ve şerefle dolu bir millet hayatı, bu yüzden sönecekse ve o milletin çocukları ve torunları bu yüzden yok olacaksa bu teşebbüsler hiçbir vakit meşru ve kabule değer olamaz. Ve hele böyle bir hareket hiçbir vakit hürriyet namına müsamaha ile telâkki edilemez. 1923 Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmes

26 Ağustos-9 Eylül

Resim
       Atatürk'ün hayatındaki en zoru günü 26 Ağustos 1922'dir çünkü bu tarih Türklerin Anadolu'daki son bağımsız günü olabilirdi. Atatürk de bunun bilincindeydi. Devlet 1911'den beri tam 11 yıldır savaştadır. Tükenmek üzeredir. Tek atımlık  barutu kalmıştır. Atatürk 1921'de Sakarya Savaşı'nı kazandı fakat ordunun önemli bir kısmı firar etti. Üstelik mevcut subayların çoğu şehit oldu. Yunan ordusu ise Ankara önlerinden çekilip Afyon-Eskişehir eksenine İngiliz destekli "muazzam" bir savunma hattı kurmuştu. İngilizler bu savunma hattı için "Türkler 6 ayda geçerse 6 günde geçmiş sayabilirler" diyordu. Savunma hattı o kadar sağlamdı. Atatürk de bunun bilincindeydi. Uzun süre vuruşamazlardı. Savaş uzarsa cephane, erzak, para vs yetmezdi. Batı Anadolu Yunan toprağı olurdu.      Bu nedenle düşmanı tek vuruşla imha etmek ve Anadolu'dan atmak gerekiyordu. Atatürk bu iş için riskli bir plan oluşturdu. Ya büyük bir bozgun ya da büyük bir zafer olaca

12 Adalar ve İsmet İnönü

Resim
      Cumhurbaşkanı ile Kars gezisinde temasa geçen Başvekil Şükrü Saracoğlu’nun, von Papen’in kendisine Almanya’nın adaları teklif ettiğini bildirdiği görülüyor. Cumhurbaşkanı, “Almanların adaları kayıtsız şartsız teslim etmeyeceğinin çok açık olduğunu, bu yüzden İngilizler ve Yunanlarla ihtilafa girilemeyeceğini” belirtiyor.      1943 yılında Türk dış politikası büyük gerilim içindeydi. Sovyetler Birliği ile istenen Saldırmazlık Paktı, Stalin’in açık reddine değil ama oyalamasına tosluyordu. İngiltere ve Fransa ile olan benzer antlaşmaların bu mekânda ve zamanda pek fazla bir şey ifade edemeyeceği açıktı.      Almanya, Türkiye’nin istediği bir müttefik değildir. Türkiye’ye bu dönemde ve hatta sonraki dönemdeki yönelen Alman taraftarlığı ithamları asılsızdır. Belirli istisnalar hariç bürokraside böyle bir hava yoktu ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Alman antipatisi açıkça ifade edilmese de köklü prensiplerinden biridir. Türkiye her gününü endişe ile atlatan bir ülke haline dönmüştü. S

Türklerin Kayıp 150 Yılı

Resim
       Çin Şian’daki Terracotta’dan Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’a kadar Türk, Soğd ve Hint alfabeli yazıtlar yeni yeni çözülüyor ve Türk tarihini 150 yıl daha erkene çekiyor. Türkçe ve Türkçenin en eski yadigârları dendiğinde hemen herkesin aklına ilk “Göktürk Abideleri” gelir. Bu abidelerle kastedilen, Göktürk Kağanlığı diye bilinen İkinci (Doğu) Türk Kağanlığı’ndan (İS 682-744) kalma, Türkiye’de neredeyse her aydının çok iyi bildiği Kül Tegin ve Bilge Kağan yazıtlarıdır. Bu yazıtlar günümüzden yaklaşık 1300 yıl geriye gider. Ancak konuyla ilgili uzmanların ve meraklılarının bildiği gibi, Moğolistan’daki çözülebilen ve çözülemeyen Türk yazıtları bunlardan daha fazladır.     Özellikle Birinci Türk Kağanlığı’na (İS 552-630) ait yazıtlar çok az, neredeyse hiç bilinmemektedir. Bunun ilk sebebi, birinci döneme ait yazıtların ötekilerden 70 ve 90 yıl gibi çok sonraları ortaya çıkması ve onların gölgesinde kalmalarıdır; ikinci neden, sonradan ortaya çıkanlardan Bugut Yazıtı’nın günümüzd

Marco Polo’nun Destansı Yolculuğu

Resim
       Dünyanın en ünlü gezgini Marco Polo birçok şeyle tanınıyor, ancak onu meşhur kılan asıl şey, dünyanın ilk çok satan seyahatnamesini yazmış oluşu. 1300’lerde yayımlanan kitabı, Venedik’ten Asya’ya, Asya’dan tekrar Venedik’e yaptığı 24 yıllık büyüleyici yolculuğu tüm detaylarıyla önümüze seriyor.                     1254’de İtalyan bir tüccarın oğlu olarak doğan Marco Polo Venedik’ten Çin’e macera dolu bir yolculuk yaparak görüp duyduklarını Avrupalılara aktardı.      Gerçekte Polo bu kitabı kendisi yazmamıştı. 1295’de Venedik’e dönüşünün hemen ardından Venediklilerin düşmanı Cenevizliler tarafından tutuklanıp hapse atılan Polo, hapisteyken Rusticiano adında Pisa’lı bir yazarla tanışmıştı. Polo yaşadıklarını bu yeni arkadaşına anlatırken o da duyduklarını iştahla kalem almış ardında Fransızca ve İtalyancanın karışımı olan bir Ortaçağ dilinde yayımlamıştı.      Kitabın orijinal el yazması kayıp olsa da, Ortaçağ’dan günümüze kalan 100’en fazla çizimli kopyası bulunuyor. Bu kopyaları

Boris’in Dedesi: Ali Kemal

Resim
       Ali Kemal, İttihat ve Terakki karşıtlığından Milli Mücadele düşmanlığına savruldu. Yazılarında Kuvayı Milliye'ye ve Atatürk'e saldırdı. Koyu İngilizciydi. Ayrıca Artin Kemal diye anıldı.          İngiltere'de Muhafazakar Parti'nin yeni lideri Boris Johnson, İngiltere'nin yeni başbakanı oldu. İlginçtir! Boris Johnson, Osmanlı'nın son İçişleri Bakanlarından Ali Kemal'in torunu Stanley    “Osmanlı torunu İngiltere başbakanı oldu” diye sevinenlerimiz, Boris'in dedesi Ali Kemal'i öve öve bitiremediler: Ali Kemal'in Abdülhamit istibadına karşı mücadele eden bir “özgürlük savaşçısı”, “iyi bir gazeteci” ve “çok vicdanlı bir siyasetçi” olduğunu yazdılar. Hain olmadığı halde “hain olarak yaftalandığını” iddia ettiler. İddialar böyle! Peki ya gerçekler nasıl? ALİ KEMAL'İN HÜRRİYETÇİLİĞİ    Ali Kemal, Abdülhamit döneminde, 1895'te Paris'e kaçtı. Burada hem İkdam Gazetesi'nin muhabirliğini yaptı hem de Siyasal Bilgiler Okulu'nu bit